4 Şubat 2014 Salı

Her Yanımız İnşaat!


Köyden kente göçün ilk yıllarından başlayarak kentlerimiz büyük bir hızla betonlaşmaya başladı. Betonlaşma diyoruz ama buradaki beton, kalitesi pek de iyi bir beton anlamına gelmiyordu. İçindeki demir ve kum dahil yanlış malzemeyle, eksik bilgi ve teknolojiyle pek çok güvensiz yapı inşa edildi. İyi niyetle de yapılsa doğru teknolojiye sahip olmayan yapılar bugün yapılan deprem testlerinden geçebilecek durumda değiller. Pek çoğumuz da halen bu yapılarda yaşıyoruz. Depremlerle acı gerçekleri geç de olsa fark ettik. Artık onları yenilemek gerekiyor ama bu da pek o kadar kolay değil. Bir yandan imar yasaları bunu bazı semtler için pek o kadar kolay kılmıyor. Ekonomik taraftan çözüm mal sahiplerinin inşaat için müteahhide belirli oranda veya tümüyle para ödemesini zorunlu kılabiliyor. Kimi yerlerde de şimdiden pek çok yapı yenilenmeye başladı. Ülkenin ekonomik durumu da şimdilik bunu bazı yapılar için olanaklı kılıyor. Çevremizde pek çok yapı yıkılmaya, yerlerine yenileri yapılmaya başlandı son yıllarda.

Böylece yeni bir durum ortaya çıktı ve bizler de bunu yeni fark ediyoruz. 50’li, 60’ lı yıllardan bu yana bu kadar yoğun bir faaliyet yoktu çevremizde. Evlerimiz, sokaklarımız sakindi. Ama artık öyle değil. A’dan Z’ye bu yeni durumla yüzleşmek, kabullenmek, kabullenemiyorsak da çözüm üretmek zorundayız. Bu durumdan şikayet etmek yerine belki de eski mahallelerimizden yerleşik sitelere göç etmemiz gerekebilir. Bir yandan gürültüsü, bir yandan kiri, tozu, toprağı, bir yandan trafik yoğunluğu ve daha bir çok sorun yaratıyor bu süreç. Yaşam kalitesinin yüksekliğinden söz eder olduğumuz güzel ilçemiz artık bu yeni gerçeklerle yüzleşmek zorunda.

Merkez’den dışa doğru trafik ve park sorunu yaşayan ilçemizde daha da artan sıkıntı park yeri bulmak, trafikte yol alabilmek. İnşaatlar park yeri bulma sıkıntımızı artırdı. İster istemez bulundukları sokak ve caddelerde belirli bir alanı kullanmak zorunda olan inşaatçılar sokakları işgal etmeye başladıklarından inşaatların önlerine ve yakınlarına artık eskisi gibi park edemez duruma geldik. Bununla birlikte inşaata gelip giden her türlü araç, hafriyat kamyonları, kazıcılar, malzeme araçları vd. trafiğin artmasına, hatta durmasına, kimi zaman da inşaatın bulunduğu sokağın belli süre için tümüyle kapanmasına neden oluyor.

İnşaat kazısı binanın kepçe gibi bir araçla bir veya birkaç günde tümüyle yıkılmasıyla başladığı gibi, bitişik nizam yapıların olduğu Moda gibi semtlerde kompresör ve kırıcı ile günlerce süren gürültülü bir süreçle katlar tek tek yıkılabiliyor. Temel kazısı başladıktan bir süre sonra inatçı kaya zeminle karşılaşılırsa bu da ayrı bir gürültü kaynağı olan büyük kaya kırıcı araçları zorunlu kılıyor. Günlerce hatta haftalarca süren bu kırma işlemleri mahalledeki günlük yaşantıyı çekilmez hale getiriyor.

Gelişen teknolojik olanaklarla inşaat süreleri eskisinden daha kısa da olsa ortalama bir yıl boyunca inşaatın geleni gideni hiç bitmiyor. Onca malzemeyi getirmek ve inşaata montajı sürekli bir gürültü kaynağı. Sabah sekiz’de başlayan çalışma sesleri mevsimine göre akşam geç saatlere kadar sürüyor. Gündüz trafiğini aksatmamak için gece saatlerinde çalışan inşaatlar da ayrı bir dert. Kadıköy belediyesi bu sıkıntıyı azaltmak için Pazar günleri çalışmayı engellediği gibi diğer günlerdeki saatleri de kısıtladı.

Otoyollardan, caddelere, oradan da sokaklara yoğun bir hafriyat kamyonu trafiğiyle de karşı karşıyayız. Son derece gelişmiş teknolojiyle üretilmiş araçlar, bir binek oto yeteneğiyle her türlü manevrayı yapıp, otoyoldaki aşırı gücüyle de bizleri zor duruma düşürebiliyor. Bu araçları kullanan şöför dostlarımızın üzerindeki zaman baskısıyla birlikte tehlikeli biçimde çevresindeki araçları ve trafiği tehdit etmeleri de ayrı bir gerçek. Bu konuda eğitim veren, denetleyen bir ülke  olmadığımız da biliniyor. Bu yoğun tehdit altında gerek yaya gerek sürücü olarak daha dikkatli olmak ve kendimizi sakınmak durumunda kalacağız.

Bu sürecin bizlerde yarattığı başka bir baskı da mal sahibi olarak yapılarımızı müteahhitlere teslim etmeden önce ve teslim alana kadar yabancısı olduğumuz pek çok konuda araştırmak, öğrenmek, yapmak zorunda kaldığımız işler. Başlıca sorun hukuki ve ekonomik koşulların denetlenmesi, mal sahipleri ile müteahhit arasındaki pazarlık sürecinin sağlıklı biçimde yürütülmesi,inşaatın yaşama geçirilmesi ve sorunsuz olarak teslim alınması. Profesyonel hukukçulardan bu konuda uzman olanları bulup maliyetine katlanmadan yardım almak güç. Üstelik olayın pek çok tarafı var. Müteahhit, mal sahibi, projeyi hazırlayan mimarlar, mühendisler, belediye, yapı denetim kuruluşu ve diğerleri. Yardımımıza internet, dostlarımız ve çevremiz bir ölçüde koşuyor. En güzeli, bu süreci yaşamış, bitirmiş, denemiş insanlar. Tarafların yararına hazırlanmış iyi bir sözleşme örneği bu işin temeli. Hukuki açıdan en önemli adım bu sözleşmenin noter huzurunda imzalanmasıyla başlıyor ve bir anlamda bitiyor. Bitiyor çünkü doğru bir sözleşme ile başlanmıyor ise geri dönmek öyle pek de kolay değil. Mal sahibinin de noterde imzayı attıktan sonra müteahhitten herhangi bir şey istemesi ve yaptırması o kadar kolay değil.

Çok sayıda müteahhidin, mal sahiplerine çok çeşitli nitelikte öneri sunduğunu görüyoruz. Mevcut yapıların alanlarına göre daha kısıtlı alan sunan bu teklifler iyi niyetle ve sağlam bir deneyimle hazırlanmadıkları zaman da yanıltıcı olabiliyor. 5 metrekare odaya yatak ve dolap sığdıran albenili çizimler inşaatın tesliminde hüsrana yol açabiliyor. Mimarların deyimiyle brüt inşaat alanı, ortak kullanım alanları çıktıktan sonra kalan daire alanı ve duvarlar hariç kalan net alan, teklif verilmesinden başlayarak, inşaatın teslim alınmasına kadar her aşamada önemli. Diğer taraflara göre daha az deneyimli olan mal sahipleri bu konuda yeterli bilgiye sahip olmadan yanlış algılamalarla, yanlış kararlar verebiliyor.

Bir başka sorun da söz konusu yapıların sahiplerinin artık ilerlemiş yaşları nedeniyle bu süreçte çeşitli zorluklar yaşamaları. Güvenebilecekleri birilerine danışamıyorlar ise bu zorluk daha da artıyor. Karar verme matematiğinin onlar için oldukça belirsiz olması sürecin uzamasına hatta kimi başarılı projelerin bile gerçekleşmemesine neden olabiliyor. Bu alanda tarafları bir araya getirecek tarafsız ve yetkili kişilerin azlığı, ortaya yeni bir iş sahasının çıkmasına neden olacak. Şimdilik emlakçılar veya sıfatı olmayan aracılar konunun kahramanları.

Binaların yenilenmeleri söz konusu olduğunda ortaya çıkan bir diğer sorun da binada yaşayanların geçici ikametleri için kiralık konut ve işyerleri bulunması. İnşaat sayısı arttıkça kiralık konutlara olan talep de artıyor. Bu da kiralık konut fiyatlarında artışa neden oluyor. Konuttaki eşyaların taşınmaları, yerleşmeyle ilgili iş ve giderler de cabası. Gerek kiralık konutlara geçerken gerekse yeni inşaata dönüşte gaz, elektrik ve su abonelikleri ayrı birer bürokrasi ve uğraş konusu.

Emlak alım satımına aracılık yapanlar da bu dönemde yoğun çalışma içindeler. Mal sahipleri ile inşaatçılar arasında, mal sahipleri ve inşaatçılarla kiralık ev sahipleri arasında ve yine yenilenen yapılardaki yeni mülklerin satış ve kiralanmalarına aracılık yaparak trafiğe katkıda bulunmaya ve gelirlerini artırmaya çalışıyorlar.

Sonuç olarak artan yoğunlukta faaliyetler, ilişkiler ve maliyetler yaşamımızı pek çok yönden etkileyerek farklı bir süreç yaşamamıza neden oluyor. Gelişmiş ülkelerdeki yaşam koşullarıyla karşılaştırdığımızda 1600’lerden kalan evlerde yaşayan bir Hollanda vatandaşının nesillerdir karşılaşmadığı bir ortam söz konusu. Ekonomik, politik ve diğer yönlerden hareketli bir ülkede yaşayan bizler bu süreci de iyi kötü atlatmak durumundayız. Herkes için iyi sürmesi ve sonuçlanması dileğiyle.