3 Eylül 2015 Perşembe

Periscope

Aaaaarrkadaş arıyoruuuum aaaarkadaaaş! Rahmetli Turgut Özal geçmişten gelen çok yasağı kaldırırken telsiz haberleşmesinde de "halk bandı" diye bilinen haberleşme türü ortaya çıkınca birden necip milletimiz tarafından ilgiye mazhar olup mükafatlandırılmıştı. Telsizi alıp boş zamanlarında arkadaş arıyorum anonsuyla o günlerin sohbet odaları kuruluverdi. Kim kimdir? Nedir? Bilmeden, görüntü ve telefon numarası olmadan yapılan bu sohbetlerde anlaşılacağı gibi her türlü sohbet, sesleniş insanımızı bir anda avucuna alıp, dağıtmıştı. Epey sürdü bu rüzgar. Sonra ne oldu o telsiz cihazları? Bilinmez.

İnternet çağının başlamasıyla da "sohbet odaları" kavramı giriverdi yaşamımıza. Geleneksel toplum yapısı insanları biribirleriyle samimi bir sohbeti engelleyen geçmişiyle kıskacına almışken, sağolsundu internet ortamları. Orada da numara falan yoktu. "nick name" denilen eskinin rumuz kavramı, perdenin arkasından erkeklere şarkı söyleyen müslüman kadın misali herkesi kendine çekti. Sonrasında icq, msn vs. derken skype ve nihayetinde webcam'ler.

İsteyen istediğiyle genelden, özelden mesajlaşırken, görüntü giriverdi işin içine. Oh ne alaydı. Sosyal açlığımızı, cinsel açlığımızla toplayınca, bu webcam olayı da harikaydı. Necip milletimizden söz ettik ama bunlar bize özgü şeyler değil elbet. Tüm düynanın insanları bu nimetleri tepe tepe kullandılar, hala da kullanıyorlar.

Gelelim günümüze; çiçeği burnunda Periscope sitesi ve uygulaması. Hepsinin pabucunu dama atmış durumda. Tüm dünyadan insanlar, sınır tanımaksızın, akılları zorlayacak biçimde bu deryanın içine dalmış durumdalar. Kimi ararsanız orada bulabilirsiniz. Ama daha çok aramadıklarınızla karşılaşmanız muhtemel, hatta kesin. Elbette ergen neslin "can sıkıntısı"nı en iyi gideren araçlardan biri oluvermiş. Bebek yaşta teknoloji bağımlısı olmuş günümüzün gençleri yine çocuk yaşta bu nimetten yararlanmaya kararlı.

Böyle olunca da en seviyesizinden en entellektüeline "canlı yayın" aracı olan bu uygulama, "beterin beteri var" deyişinin bugünkü yanıtı kimileri için. Halk bandı telsizden bu güne aslında çok da bir şey değişmediğini farkediyoruz önce. Sesiyle ve görüntüyle canlı yayın yapan kullanıcı, onu izleyen kullanıcıların yazılı mesajlarını yanıtlıyor temelde. Kim olduğunu bilmediği, bilemeyeceği çok sayıda izleyenin aklına gelen her şeyi sorduğu, istediği bu ortam müthiş çekici. Bıkmadan, usanmadan sorulan birbirinin aynısı soruları hiç sıkılmadan, usanmadan yanıtlamaya gönüllü yayın yapanlar.

Hangi dilde olursa olsun yayıncıya, kendi diliyle soru soranları ayrı bir kefeye koymalı. Evrensel eğilim ise bayan kullanıcıların yayınını izlerken, ekran tamamen karanlık olup da konuşan veya ön kamerasını açmadan arka kamerayla yerdeki halıyı gösterip muhabbet edenlerden değilse sorular belli: kaç yaşındasın? Adın ne? Boyun kaç? Nerelisin? Kaç kilosun? Diye sürüp gidiyor. Onlardan önemlisi ise cinsel açlığın engellenemeyen soruları var. Geçmişte askerlikte "aç aç" denilen gösteriler duyardık. Askeri birliklerde konser veren veya gösteri yapan bayanlar, askerleri kırmayıp(!) olabildiğince teşhirci bir üslupla gösterilerini çekici hale getirirlerdi. İşte günümüzün internet salgınının eriştiği nokta aslında hala bu noktada. Bayanlar hemen bu sorulara hazır olmalı. En ciddi bir bilim kadınıysanız bile bir konuda yayın açıp da gelen mesajların arasında "meme!" mesajıyla karşılaşırsa çaktırmamalı. İsterse bloklayabilir ama sonraki ne olacak? Bitmez tükenmez bir "aç aç" vaziyeti ortama hakim.

Diğer taraftan bunu eğlence haline getiren bayanlar da azımsanmayacak kadar çok. Niyeti ne olursa olsun bu gibi izleyicilerin her yayında olduğu bilinciyle veya özellikle bu şekilde eğlenmek amacıyla yayın yapanlar, "cam girl" endüstrisinin pabucunu dama atmışlar bile. Yaygın uygulama görüntünün yüzün bir yarısını içermesi diğer yarısı görünmeyen yüz havasının çekiciliği pek revaçta. "canım sıkıldı" başlığı da yerli yabancı hem kadın hem erkek kullanıcıların çok tercih ettikleri bir başlık. Şu kadar izleyiciye şunu yapıcam, bu kadar kalbe bunu yapıcam vaadini içeren başlıklar da bir o kadar izleyici topluyor. "gizli çekim" başlığına kim kayıtsız kalabilir? O da epey izleyiciyi hak ediyor. Yardım isteyen, somut bir konuda cevap arayan, tartışma başlatan başlıklar kadar, başlığı ne olursa olsun, hiçbir görüntüsü olmayan veya kendini gösterdiği halde vereceği yanıtı ya da konuşacağı mevzusu olmayanlar da o kadar çok.

İzleyenlere gelince onlar da yüz yıl önce yeni bir alfabeyle okuma yazmayı zar zor becermiş az bir nüfusun, görsel medyayla feleğini şaşırmış kuşakları, o yayından bu yayına sekip ipe sapa gelmez sorular sormayı görev biliyorlar. Cevap vermeyi beceremeyen yayıncıya, soru soramayan izleyici hoş bir kistch oluştursa da görsel medyada izlemeye dayanması zor o çeşit çeşit yapımlara taş çıkartıyor.

Bugünlerde on, yirmi, elli derken 100 izleyiciyi aşıp, binlerle takipçisi olan kullanıcılar şimdiden fenomen haline gelmişler. Ortamda nam salmanın araçlarından biri de izleyicilerin ekranlarına parmaklarıyla tıkladıkları kadar yayıncıya gönderdikleri "kalp"ler. Yayın açıp da siyah ekranın arkasından konuşarak kalp isteyenler hiç de az değil. Kalp göndermesi bedava olduğu için izleyenler de tıkları esirgemiyorlar elbet.

Şu an aklımıza gelmeyecek kadar tehlike içeren bu uygulama, mutaassıp kesimler tarafından ne zaman farkedilirse o zaman iyice populer olacak. Populer olmasını beklemeden öneririm ki anne ve babaların dikkat etmesi gereken bir ortam bu. Ama ne yapabilirler söylemek güç. Akıllı telefonu olan her genç, uykuya dalmadan veya uykudan uyanır uyanmaz hemen yayın açıp, artık arka kamera veya ön kamera kendisi bilir, anında yayına başlıyorlar.

……. Denilen milli internet polisimiz arzu edilen siteleri her yolla engellediği halde, türlü arka kapılardan dolaşıp at koşturan insanlarımızın pek güzel rağbet edeceği bu engellenmesi olanaksız ortam yakında üçüncü sayfa haberlerinin de vazgeçilmez malzemesi olacaktır. Şimdiden şöyle haberleri klişe haber gibi gözümde canlandırmaya başladım bile: Periskop'ta yayın yapan kızını 33 yerinden bıçaklayan baba veya periskopta takip ettiği kıza aşık olan izleyici onu kaçırarak üç gün boyunca tecavüz etti.

17 Ocak 2015 Cumartesi

Ekrana Bakanlar

Yeni dünyamızda herşeyimiz haline gelen bilgisayar bizi esir almaya devam ediyor.

Yeni savaşımız da bilgisayara karşı.

Hizmet aldığımız pek çok kamu ve özel sektör çalışanı bize hizmet verebilmek için ona mahkum.

Bu mahkumiyet de ekran'la vücut buluyor.

Karşısında durduğumuz kişi bizden çok önündeki ekrana bakıyor ve orada ilerlemeye işi sonlandırmaya çalışıyor.

"sistem ağır", "sistem durdu/arızalı" gibi tümcelerle işimizin ne kadar uzadığını, uzayacağını veya olmayacağını söylemeye çalışıyorlar.

Öyle olmasa bile, yani iş normal seyrinde akıyorsa bile pek gözlerini o ekrandan ayıramıyorlar.

Tabii her kurumda çalışan sayısı olanaklarla sınırlı ancak bu tip her birimde ekranla hiç işi olmayan bir rehber kişinin bu birimlerle hizmet almaya çalışanlar arasında köprü olması da gerekiyor.

İki taraf arasındaki ilişkinin daha sağlıklı yürümesi, sürekli yükselen tansiyonun düşürülmesi için şimdilik bu işi kimi yerlerde güvenlik görevlileri üstlense de gelecekte bu gibi görevlilere ihtiyaç duyulacağı ve istihdam edileceği görülüyor.

14 Nisan 2014 Pazartesi

TEKA Markalı Ürünler Kaliteli mi?


Bir yıl olmadan boyaları dökülüp paslanmaya başlayan ızgaralar. Teka!


Teka markası pek çok kişiye göre kalitesi yüksek bir marka, böyle bir algı yaratılmış.

Evimde kullandığım ocak ızgaralarının bir tanesi yere düşürülünce ortadan ikiye bölündü, tüm ocak ızgaralarının boyaları daha bir yıl olmadan döküldü ve dökülen yerler pas yapmaya başladı, fırın tepsisi sıcak yüzünden bel verdi.

TEKA'ya çok sayıda telefon ve mesaj ile ulaştığım halde hiç birinde geri dönüş alamadım.

Çok sayıdaki deneme sonrası aldığım yanıt, yalnızca; "parçanın ve olayların garanti kapsamında olmadığı" ve "sonucun kullanıcı hatasından kaynaklandığı" oldu.

Her şeyden önce müşterisini yanıtlama gereği duymayan bir marka TEKA. Çok çeşitli şekillerde ulaştığım halde her birinde aynı durumla karşılaştım ve hiç bir şekilde geri dönülerek telefonla, mesajla yanıtlanmadım.

"kullanıcı hatası"nın ne olduğunu sorduğumda ise  bir türlü yanıt alamadım. Yani hangi hatayı yaptım da boya döküldü? Kırıldı? Bel verdi? Yanıt yok. Evet. Ne yazık ki, yanıt yok.

Garanti belgesini ve kullanıcı kılavuzunu okuduğumda, yapmış olabileceğim hata ile ilgili hiç bir veriye rastlayamadım.

Garanti Belgesinde veya Kullanma Kılavuzunda, söz konusu parçanın "garanti kapsamı dışında olduğunu belirten" hiç bir not da yok.

Bu nedenle TEKA ürünlerinin kaliteli olduğunu düşünmüyorum. Tam tersine düşük kalitede ürünler bunlar.

Ayrıca Teka şirketinin tüketiciyle olan iletişiminde de sorun olduğunu düşünüyorum.

Bundan sonra satın alacağım ürünlerde Teka markası olmayacak.




Sıcağı görünce eğilip bükülen fırın tepsisi. Teka!

23 Mart 2014 Pazar

Feribot ve Arabalı Vapur İskelelerinde Güvenliğin Artırılması

Geçtiğimiz günlerde bir feribotun, yolcu aracının binişi sırasında kapağını kaldırmaksızın hareket etmesi nedeniyle, söz konusu araç içindeki biri çocuk dört kişiyle birlikte denize düştü, içlerinden iki insanımızı ne yazık ki kaybettik. 

Bu gemiler yıllardır aşağı yukarı bu ve benzeri yöntemle seferler yapıyorlar. Sürekli gel git yapan gemiler, iskeleye yanaştıktan sonra halatlarla bağlanmak yerine, araçların biniş ve inişleri boyunca, makine ve pervanelerini çalıştırmaya devam ederek iskele yapısına yaslanıyorlar. 

Geçtiğimiz yıllarda Yalova’da da bir aracın benzer şekilde denize düştüğünü okumuştuk basından. Onun dışında yıllardır başka bir kaza duymadık. Oran olarak sefer sayısına göre çok düşük de olsa bu şekilde kazalar yaşanması söz konusu. 

Bu riski sıfıra indirmek zor değil. Günümüzde elektronik sistemler çok ilerledi, yaygınlaştı, ucuzladı. Pek çok araç elektronik algılama ve yönetim sistemiyle hareket ediyor veya hareketi engelleniyor. Feribot ve arabalı vapur dediğimiz bu tip gemilerin yanaştığı, araç aldığı ve boşalttığı iskelelerde yayaların ve araçların denize düşmelerini engellemek için bu sistemler kolaylıkla kullanılabilirler. 

İlk akla gelen otopark kapılarında, gişelerde yaygınlıkla kullanılan açılır bariyer ve benzeri sistemlerdir. İskeleye yanaşık durumda gemi olmadığı durumlarda gerek yayaların gerekse araçların denize düşmesini engelleyecek önlem bu bariyerlerin gemi hareketleri ile veri akışı sağlanarak daha da güvenli bir düzen oluşturulabilir. Bariyer açık durumdayken geminin hareketini, iskeleden ayrılmasını engellemek olanaklıdır. Gemi iskeleye yanaşmadan bariyerlerin kapalı durması, geminin iskeleye yanaşarak kapağını indirmesi sonrasında bariyerin açılmasını sağlamak güvenliği artıracak bir önlem ve düzendir. 

7 Mart 2014 Cuma

Dünyanın en büyük Adliye Sarayı'nda basılması tehlikeli zeminler



Kaç milyon lira harcadık bilmem, dünyanın en büyük Adliye Sarayı'dır muhtemelen... En büyük değilse, ikincisi, üçüncüsü vb.

A4 kağıda bilgisayardan bir şeyler yazıp asmayı çok sever devletimiz. Burada da değişiklik yok. Foto'da görülen cam tuğla örülü duvar, bekleme salonu ile mahkeme salonunu ayırıyor. Önündeki zeminde görülen üç parça cam zemin ile ilgili de bir A4 kağıdı yapışık bu duvara.

"Güvenliğiniz için lütfen cam zemine basmayınız" diyerek, parayı veren vatandaşını uyarmış.

Eh böyle ünlü bir yapıda, mülkün sahibi vatandaşın canı tehlikeye atılacak değil ya. Her şey düşünülmüş böylece.

Küçük bir ekleme: Binada 100 tane mahkeme salonu varsa ki yalnızca 40 tane sulh ceza mahkemesi var, 100 tane de cam zemin var, cam duvarının önünde. Elbet 100 tane de A4 kağıt çıktısı.

Dünyada bir adliyede bu kadar çok eş A4 çıktısı yapışık olan cam tuğla duvarlı adliye sıralamasında kaçıncıyız acaba?


Değiştir değiştir bitmeyen kaldırımlar

Manzara hiç değişmiyor, hep aynı. Daha bir kaç yıl önce döşenmiş, 10x10x10 cm. boyutlu granit kaldırımlar toptan sökülüyor, yerlerine 20x20x20 cm. boyutlu, ya da her neyse farklı boyutta granit kaldırım taşları döşeniyor. Sökülenlerin ömrü 100'lerce yıldı, belki 10 yıl olmamış, hadi 20 yıl olmamıştır, yenileri de 100'lerce yıl ömürlü ama kimbilir kaç yıl sonra, ya da kaç on yıl sonra onlar da sökülüp atılacaklar.

Fotoğrafta 2014 yılı Şubat'ında İstanbul, Karaköy Meydanı görülüyor. Sağ taraftaki paravanların arkasında yeni granitler döşenmekte. Paravanın dışında eski granitler görülüyor, sapsağlam, yüzeyde en ufak bir deformasyon yok.

Rııhtımdaki kalın demir ferforje korkuluklar da belki bir 100 yıl ömürlüydüler ama son kalan iki üç dilim dışında tümden sökülüp, atıldılar. Yerlerine kimbilir nasıl yenileri gelecek.

Milletin parası böyle harcanıyor. Harcanan nereye, nasıl harcanıyor hayal gücünüze kalmış.

4 Şubat 2014 Salı

Her Yanımız İnşaat!


Köyden kente göçün ilk yıllarından başlayarak kentlerimiz büyük bir hızla betonlaşmaya başladı. Betonlaşma diyoruz ama buradaki beton, kalitesi pek de iyi bir beton anlamına gelmiyordu. İçindeki demir ve kum dahil yanlış malzemeyle, eksik bilgi ve teknolojiyle pek çok güvensiz yapı inşa edildi. İyi niyetle de yapılsa doğru teknolojiye sahip olmayan yapılar bugün yapılan deprem testlerinden geçebilecek durumda değiller. Pek çoğumuz da halen bu yapılarda yaşıyoruz. Depremlerle acı gerçekleri geç de olsa fark ettik. Artık onları yenilemek gerekiyor ama bu da pek o kadar kolay değil. Bir yandan imar yasaları bunu bazı semtler için pek o kadar kolay kılmıyor. Ekonomik taraftan çözüm mal sahiplerinin inşaat için müteahhide belirli oranda veya tümüyle para ödemesini zorunlu kılabiliyor. Kimi yerlerde de şimdiden pek çok yapı yenilenmeye başladı. Ülkenin ekonomik durumu da şimdilik bunu bazı yapılar için olanaklı kılıyor. Çevremizde pek çok yapı yıkılmaya, yerlerine yenileri yapılmaya başlandı son yıllarda.

Böylece yeni bir durum ortaya çıktı ve bizler de bunu yeni fark ediyoruz. 50’li, 60’ lı yıllardan bu yana bu kadar yoğun bir faaliyet yoktu çevremizde. Evlerimiz, sokaklarımız sakindi. Ama artık öyle değil. A’dan Z’ye bu yeni durumla yüzleşmek, kabullenmek, kabullenemiyorsak da çözüm üretmek zorundayız. Bu durumdan şikayet etmek yerine belki de eski mahallelerimizden yerleşik sitelere göç etmemiz gerekebilir. Bir yandan gürültüsü, bir yandan kiri, tozu, toprağı, bir yandan trafik yoğunluğu ve daha bir çok sorun yaratıyor bu süreç. Yaşam kalitesinin yüksekliğinden söz eder olduğumuz güzel ilçemiz artık bu yeni gerçeklerle yüzleşmek zorunda.

Merkez’den dışa doğru trafik ve park sorunu yaşayan ilçemizde daha da artan sıkıntı park yeri bulmak, trafikte yol alabilmek. İnşaatlar park yeri bulma sıkıntımızı artırdı. İster istemez bulundukları sokak ve caddelerde belirli bir alanı kullanmak zorunda olan inşaatçılar sokakları işgal etmeye başladıklarından inşaatların önlerine ve yakınlarına artık eskisi gibi park edemez duruma geldik. Bununla birlikte inşaata gelip giden her türlü araç, hafriyat kamyonları, kazıcılar, malzeme araçları vd. trafiğin artmasına, hatta durmasına, kimi zaman da inşaatın bulunduğu sokağın belli süre için tümüyle kapanmasına neden oluyor.

İnşaat kazısı binanın kepçe gibi bir araçla bir veya birkaç günde tümüyle yıkılmasıyla başladığı gibi, bitişik nizam yapıların olduğu Moda gibi semtlerde kompresör ve kırıcı ile günlerce süren gürültülü bir süreçle katlar tek tek yıkılabiliyor. Temel kazısı başladıktan bir süre sonra inatçı kaya zeminle karşılaşılırsa bu da ayrı bir gürültü kaynağı olan büyük kaya kırıcı araçları zorunlu kılıyor. Günlerce hatta haftalarca süren bu kırma işlemleri mahalledeki günlük yaşantıyı çekilmez hale getiriyor.

Gelişen teknolojik olanaklarla inşaat süreleri eskisinden daha kısa da olsa ortalama bir yıl boyunca inşaatın geleni gideni hiç bitmiyor. Onca malzemeyi getirmek ve inşaata montajı sürekli bir gürültü kaynağı. Sabah sekiz’de başlayan çalışma sesleri mevsimine göre akşam geç saatlere kadar sürüyor. Gündüz trafiğini aksatmamak için gece saatlerinde çalışan inşaatlar da ayrı bir dert. Kadıköy belediyesi bu sıkıntıyı azaltmak için Pazar günleri çalışmayı engellediği gibi diğer günlerdeki saatleri de kısıtladı.

Otoyollardan, caddelere, oradan da sokaklara yoğun bir hafriyat kamyonu trafiğiyle de karşı karşıyayız. Son derece gelişmiş teknolojiyle üretilmiş araçlar, bir binek oto yeteneğiyle her türlü manevrayı yapıp, otoyoldaki aşırı gücüyle de bizleri zor duruma düşürebiliyor. Bu araçları kullanan şöför dostlarımızın üzerindeki zaman baskısıyla birlikte tehlikeli biçimde çevresindeki araçları ve trafiği tehdit etmeleri de ayrı bir gerçek. Bu konuda eğitim veren, denetleyen bir ülke  olmadığımız da biliniyor. Bu yoğun tehdit altında gerek yaya gerek sürücü olarak daha dikkatli olmak ve kendimizi sakınmak durumunda kalacağız.

Bu sürecin bizlerde yarattığı başka bir baskı da mal sahibi olarak yapılarımızı müteahhitlere teslim etmeden önce ve teslim alana kadar yabancısı olduğumuz pek çok konuda araştırmak, öğrenmek, yapmak zorunda kaldığımız işler. Başlıca sorun hukuki ve ekonomik koşulların denetlenmesi, mal sahipleri ile müteahhit arasındaki pazarlık sürecinin sağlıklı biçimde yürütülmesi,inşaatın yaşama geçirilmesi ve sorunsuz olarak teslim alınması. Profesyonel hukukçulardan bu konuda uzman olanları bulup maliyetine katlanmadan yardım almak güç. Üstelik olayın pek çok tarafı var. Müteahhit, mal sahibi, projeyi hazırlayan mimarlar, mühendisler, belediye, yapı denetim kuruluşu ve diğerleri. Yardımımıza internet, dostlarımız ve çevremiz bir ölçüde koşuyor. En güzeli, bu süreci yaşamış, bitirmiş, denemiş insanlar. Tarafların yararına hazırlanmış iyi bir sözleşme örneği bu işin temeli. Hukuki açıdan en önemli adım bu sözleşmenin noter huzurunda imzalanmasıyla başlıyor ve bir anlamda bitiyor. Bitiyor çünkü doğru bir sözleşme ile başlanmıyor ise geri dönmek öyle pek de kolay değil. Mal sahibinin de noterde imzayı attıktan sonra müteahhitten herhangi bir şey istemesi ve yaptırması o kadar kolay değil.

Çok sayıda müteahhidin, mal sahiplerine çok çeşitli nitelikte öneri sunduğunu görüyoruz. Mevcut yapıların alanlarına göre daha kısıtlı alan sunan bu teklifler iyi niyetle ve sağlam bir deneyimle hazırlanmadıkları zaman da yanıltıcı olabiliyor. 5 metrekare odaya yatak ve dolap sığdıran albenili çizimler inşaatın tesliminde hüsrana yol açabiliyor. Mimarların deyimiyle brüt inşaat alanı, ortak kullanım alanları çıktıktan sonra kalan daire alanı ve duvarlar hariç kalan net alan, teklif verilmesinden başlayarak, inşaatın teslim alınmasına kadar her aşamada önemli. Diğer taraflara göre daha az deneyimli olan mal sahipleri bu konuda yeterli bilgiye sahip olmadan yanlış algılamalarla, yanlış kararlar verebiliyor.

Bir başka sorun da söz konusu yapıların sahiplerinin artık ilerlemiş yaşları nedeniyle bu süreçte çeşitli zorluklar yaşamaları. Güvenebilecekleri birilerine danışamıyorlar ise bu zorluk daha da artıyor. Karar verme matematiğinin onlar için oldukça belirsiz olması sürecin uzamasına hatta kimi başarılı projelerin bile gerçekleşmemesine neden olabiliyor. Bu alanda tarafları bir araya getirecek tarafsız ve yetkili kişilerin azlığı, ortaya yeni bir iş sahasının çıkmasına neden olacak. Şimdilik emlakçılar veya sıfatı olmayan aracılar konunun kahramanları.

Binaların yenilenmeleri söz konusu olduğunda ortaya çıkan bir diğer sorun da binada yaşayanların geçici ikametleri için kiralık konut ve işyerleri bulunması. İnşaat sayısı arttıkça kiralık konutlara olan talep de artıyor. Bu da kiralık konut fiyatlarında artışa neden oluyor. Konuttaki eşyaların taşınmaları, yerleşmeyle ilgili iş ve giderler de cabası. Gerek kiralık konutlara geçerken gerekse yeni inşaata dönüşte gaz, elektrik ve su abonelikleri ayrı birer bürokrasi ve uğraş konusu.

Emlak alım satımına aracılık yapanlar da bu dönemde yoğun çalışma içindeler. Mal sahipleri ile inşaatçılar arasında, mal sahipleri ve inşaatçılarla kiralık ev sahipleri arasında ve yine yenilenen yapılardaki yeni mülklerin satış ve kiralanmalarına aracılık yaparak trafiğe katkıda bulunmaya ve gelirlerini artırmaya çalışıyorlar.

Sonuç olarak artan yoğunlukta faaliyetler, ilişkiler ve maliyetler yaşamımızı pek çok yönden etkileyerek farklı bir süreç yaşamamıza neden oluyor. Gelişmiş ülkelerdeki yaşam koşullarıyla karşılaştırdığımızda 1600’lerden kalan evlerde yaşayan bir Hollanda vatandaşının nesillerdir karşılaşmadığı bir ortam söz konusu. Ekonomik, politik ve diğer yönlerden hareketli bir ülkede yaşayan bizler bu süreci de iyi kötü atlatmak durumundayız. Herkes için iyi sürmesi ve sonuçlanması dileğiyle.