Köyden kente göçün ilk yıllarından başlayarak kentlerimiz
büyük bir hızla betonlaşmaya başladı. Betonlaşma diyoruz ama buradaki beton,
kalitesi pek de iyi bir beton anlamına gelmiyordu. İçindeki demir ve kum dahil
yanlış malzemeyle, eksik bilgi ve teknolojiyle pek çok güvensiz yapı inşa
edildi. İyi niyetle de yapılsa doğru teknolojiye sahip olmayan yapılar bugün
yapılan deprem testlerinden geçebilecek durumda değiller. Pek çoğumuz da halen
bu yapılarda yaşıyoruz. Depremlerle acı gerçekleri geç de olsa fark ettik.
Artık onları yenilemek gerekiyor ama bu da pek o kadar kolay değil. Bir yandan
imar yasaları bunu bazı semtler için pek o kadar kolay kılmıyor. Ekonomik
taraftan çözüm mal sahiplerinin inşaat için müteahhide belirli oranda veya
tümüyle para ödemesini zorunlu kılabiliyor. Kimi yerlerde de şimdiden pek çok
yapı yenilenmeye başladı. Ülkenin ekonomik durumu da şimdilik bunu bazı yapılar
için olanaklı kılıyor. Çevremizde pek çok yapı yıkılmaya, yerlerine yenileri
yapılmaya başlandı son yıllarda.
Böylece yeni bir durum ortaya çıktı ve bizler de bunu yeni
fark ediyoruz. 50’li, 60’ lı yıllardan bu yana bu kadar yoğun bir faaliyet
yoktu çevremizde. Evlerimiz, sokaklarımız sakindi. Ama artık öyle değil. A’dan
Z’ye bu yeni durumla yüzleşmek, kabullenmek, kabullenemiyorsak da çözüm üretmek
zorundayız. Bu durumdan şikayet etmek yerine belki de eski mahallelerimizden
yerleşik sitelere göç etmemiz gerekebilir. Bir yandan gürültüsü, bir yandan
kiri, tozu, toprağı, bir yandan trafik yoğunluğu ve daha bir çok sorun yaratıyor
bu süreç. Yaşam kalitesinin yüksekliğinden söz eder olduğumuz güzel ilçemiz
artık bu yeni gerçeklerle yüzleşmek zorunda.
Merkez’den dışa doğru trafik ve park sorunu yaşayan
ilçemizde daha da artan sıkıntı park yeri bulmak, trafikte yol alabilmek.
İnşaatlar park yeri bulma sıkıntımızı artırdı. İster istemez bulundukları sokak
ve caddelerde belirli bir alanı kullanmak zorunda olan inşaatçılar sokakları
işgal etmeye başladıklarından inşaatların önlerine ve yakınlarına artık eskisi
gibi park edemez duruma geldik. Bununla birlikte inşaata gelip giden her türlü
araç, hafriyat kamyonları, kazıcılar, malzeme araçları vd. trafiğin artmasına,
hatta durmasına, kimi zaman da inşaatın bulunduğu sokağın belli süre için
tümüyle kapanmasına neden oluyor.
İnşaat kazısı binanın kepçe gibi bir araçla bir veya birkaç
günde tümüyle yıkılmasıyla başladığı gibi, bitişik nizam yapıların olduğu Moda
gibi semtlerde kompresör ve kırıcı ile günlerce süren gürültülü bir süreçle
katlar tek tek yıkılabiliyor. Temel kazısı başladıktan bir süre sonra inatçı
kaya zeminle karşılaşılırsa bu da ayrı bir gürültü kaynağı olan büyük kaya
kırıcı araçları zorunlu kılıyor. Günlerce hatta haftalarca süren bu kırma
işlemleri mahalledeki günlük yaşantıyı çekilmez hale getiriyor.
Gelişen teknolojik olanaklarla inşaat süreleri eskisinden
daha kısa da olsa ortalama bir yıl boyunca inşaatın geleni gideni hiç bitmiyor.
Onca malzemeyi getirmek ve inşaata montajı sürekli bir gürültü kaynağı. Sabah
sekiz’de başlayan çalışma sesleri mevsimine göre akşam geç saatlere kadar
sürüyor. Gündüz trafiğini aksatmamak için gece saatlerinde çalışan inşaatlar da
ayrı bir dert. Kadıköy belediyesi bu sıkıntıyı azaltmak için Pazar günleri
çalışmayı engellediği gibi diğer günlerdeki saatleri de kısıtladı.
Otoyollardan, caddelere, oradan da sokaklara yoğun bir
hafriyat kamyonu trafiğiyle de karşı karşıyayız. Son derece gelişmiş
teknolojiyle üretilmiş araçlar, bir binek oto yeteneğiyle her türlü manevrayı
yapıp, otoyoldaki aşırı gücüyle de bizleri zor duruma düşürebiliyor. Bu
araçları kullanan şöför dostlarımızın üzerindeki zaman baskısıyla birlikte
tehlikeli biçimde çevresindeki araçları ve trafiği tehdit etmeleri de ayrı bir
gerçek. Bu konuda eğitim veren, denetleyen bir ülke olmadığımız da biliniyor. Bu yoğun tehdit altında
gerek yaya gerek sürücü olarak daha dikkatli olmak ve kendimizi sakınmak
durumunda kalacağız.
Bu sürecin bizlerde yarattığı başka bir baskı da mal sahibi
olarak yapılarımızı müteahhitlere teslim etmeden önce ve teslim alana kadar
yabancısı olduğumuz pek çok konuda araştırmak, öğrenmek, yapmak zorunda
kaldığımız işler. Başlıca sorun hukuki ve ekonomik koşulların denetlenmesi, mal
sahipleri ile müteahhit arasındaki pazarlık sürecinin sağlıklı biçimde
yürütülmesi,inşaatın yaşama geçirilmesi ve sorunsuz olarak teslim alınması.
Profesyonel hukukçulardan bu konuda uzman olanları bulup maliyetine katlanmadan
yardım almak güç. Üstelik olayın pek çok tarafı var. Müteahhit, mal sahibi,
projeyi hazırlayan mimarlar, mühendisler, belediye, yapı denetim kuruluşu ve
diğerleri. Yardımımıza internet, dostlarımız ve çevremiz bir ölçüde koşuyor. En
güzeli, bu süreci yaşamış, bitirmiş, denemiş insanlar. Tarafların yararına
hazırlanmış iyi bir sözleşme örneği bu işin temeli. Hukuki açıdan en önemli
adım bu sözleşmenin noter huzurunda imzalanmasıyla başlıyor ve bir anlamda
bitiyor. Bitiyor çünkü doğru bir sözleşme ile başlanmıyor ise geri dönmek öyle
pek de kolay değil. Mal sahibinin de noterde imzayı attıktan sonra müteahhitten
herhangi bir şey istemesi ve yaptırması o kadar kolay değil.
Çok sayıda müteahhidin, mal sahiplerine çok çeşitli
nitelikte öneri sunduğunu görüyoruz. Mevcut yapıların alanlarına göre daha
kısıtlı alan sunan bu teklifler iyi niyetle ve sağlam bir deneyimle
hazırlanmadıkları zaman da yanıltıcı olabiliyor. 5 metrekare odaya yatak ve
dolap sığdıran albenili çizimler inşaatın tesliminde hüsrana yol açabiliyor.
Mimarların deyimiyle brüt inşaat alanı, ortak kullanım alanları çıktıktan sonra
kalan daire alanı ve duvarlar hariç kalan net alan, teklif verilmesinden
başlayarak, inşaatın teslim alınmasına kadar her aşamada önemli. Diğer
taraflara göre daha az deneyimli olan mal sahipleri bu konuda yeterli bilgiye
sahip olmadan yanlış algılamalarla, yanlış kararlar verebiliyor.
Bir başka sorun da söz konusu yapıların sahiplerinin artık
ilerlemiş yaşları nedeniyle bu süreçte çeşitli zorluklar yaşamaları.
Güvenebilecekleri birilerine danışamıyorlar ise bu zorluk daha da artıyor.
Karar verme matematiğinin onlar için oldukça belirsiz olması sürecin uzamasına
hatta kimi başarılı projelerin bile gerçekleşmemesine neden olabiliyor. Bu
alanda tarafları bir araya getirecek tarafsız ve yetkili kişilerin azlığı,
ortaya yeni bir iş sahasının çıkmasına neden olacak. Şimdilik emlakçılar veya
sıfatı olmayan aracılar konunun kahramanları.
Binaların yenilenmeleri söz konusu olduğunda ortaya çıkan
bir diğer sorun da binada yaşayanların geçici ikametleri için kiralık konut ve
işyerleri bulunması. İnşaat sayısı arttıkça kiralık konutlara olan talep de
artıyor. Bu da kiralık konut fiyatlarında artışa neden oluyor. Konuttaki
eşyaların taşınmaları, yerleşmeyle ilgili iş ve giderler de cabası. Gerek
kiralık konutlara geçerken gerekse yeni inşaata dönüşte gaz, elektrik ve su
abonelikleri ayrı birer bürokrasi ve uğraş konusu.
Emlak alım satımına aracılık yapanlar da bu dönemde yoğun
çalışma içindeler. Mal sahipleri ile inşaatçılar arasında, mal sahipleri ve
inşaatçılarla kiralık ev sahipleri arasında ve yine yenilenen yapılardaki yeni
mülklerin satış ve kiralanmalarına aracılık yaparak trafiğe katkıda bulunmaya ve
gelirlerini artırmaya çalışıyorlar.
Sonuç olarak artan yoğunlukta faaliyetler, ilişkiler ve
maliyetler yaşamımızı pek çok yönden etkileyerek farklı bir süreç yaşamamıza
neden oluyor. Gelişmiş ülkelerdeki yaşam koşullarıyla karşılaştırdığımızda
1600’lerden kalan evlerde yaşayan bir Hollanda vatandaşının nesillerdir
karşılaşmadığı bir ortam söz konusu. Ekonomik, politik ve diğer yönlerden
hareketli bir ülkede yaşayan bizler bu süreci de iyi kötü atlatmak
durumundayız. Herkes için iyi sürmesi ve sonuçlanması dileğiyle.